23 Mayıs 2011 Pazartesi

istiyorum da istiyorum!

Ece Temelkuran- İkinci Yarısı 
Hakan Günday- Az
Amin Maalouf'un eksik olan tüm kitapları
Tuba Çandar- Hrant
Zülfü Livaneli- Serenad
Nil Karaibrahimgil- Nilin Kelebekleri
Orhan Pamuk- Kar, Masumiyet Müzesi
Oğuz Atay- Tutunamayanlar
İskender Pala- Babil'de Ölüm İstanbul'da Aşk
Ahmet Ümit- Aşk Köpekliktir, Patasana, Sis ve Gece, Bab-ı Esrar
Chuck Palahniuk- Dövüş Kulübü
Ingvar Ambjörnsen- Beyaz Zenciler


BUNLARIN HEPSİ BENİM OLSUN İSTİYORUM! 
HEPSİNİ OKUMAK İÇİN DE ZAMAN İSTİYORUM ZAMANNNN...
4 HAFTA KALDI,DAYAN ELENİ MOU!
kanatlarımda aşkla sevgili ay; bu gece de penceremde olacak mısın?
uyuyana kadar elimi tutacak, yüzümü aydınlatacak mısın?

pazar gecesi keyfi(ydi)

İspanyolca hiç bilmediğim halde mırıldanmaktan asla geri bıraktırmıyor bu ablamız sağ olsun!
Buika sen çok yaşa;) Bir kere dinleyince bağımılık yapıyor,en azından benim gözlemim bu yönde,hak ediyor da açıkçası,seviyoruz vesselam!

Tam da bunun üzerine kulağıma çalındı;

Eh tabi bir selanik muhaciri evladı olarak kayıtsız kalmam beklenemezdi;)
Paylaşmak;paylaşarak çoğalmak boynumun borcu,keyifle dinlemeler!

sevilesi cümleler/1

              ''Onca şeyin değiştiği yenilendiği tempolu hayatımızda bazı değişmeyen huzur adacıklarına öylesine ihtiyacımız var ki..''

(Gazetede gözüme ilişti,kime ait olduğunu bilemiyorum-bulamadım)

21 Mayıs 2011 Cumartesi

meditasyon




Hakkında her fikirden yüzlerce insan her gün, her an konuşuyor, yazıyor, çiziyor.
Doğru diyeni de var yanlış diyeni de,
hatta sapkınlık olduğunu ileri süren de.

Benim meditasyonla tanışmam ise üniversiteye hazırlık dönemime yani lise sona denk geliyor.
Çoğumuzun içinden geçtiği geçmek zorunda olduğu hatta zorunda bırakıldığı oldukça sancılı bir dönem..

Sınava bir buçuk ay kaldı,iyi gidip dururken birden korkunç bir düşüşe geçtim.Nedenini anlamadığım ancak beni de paniğe, korkuya, moral bozukluğuna sürükleyen bir düşüş..
Sırf beni olsa yine iyi,ailemi,hocalarımı,beni seven düşünen insanları...Uykularımda bile dinlenemediğim beni nefes aldığım her anda endişeye sevk eden kuşkular duygular içindeydim.

Derken bir gün nefesle başlayan bir yolculuk içinde buldum kendimi tavsiye üzerine.Beni rahatlatan düğümlerimi çözen üstelik çok da basit bir yöntem..
Daha doğrusu ben basit aşamasında, ilk adımında kalmak istedim.

Hayatımı ona göre yaşamıyorum,ona bağlamıyorum ya da bunu temel yaşam felsefem haline getirmiyorum.

Ama dört senedir bazen sıkıntılarımı,kararsızlıklarımı,uykusuzluklarımı, gerginliklerimı atmama bazen de sevinçlerimi içselleştirmeme yarıyor,kısacası bana iyi geliyor.
Yirmi dakika bile olsa sürekli uçuşan düşünceleri kafamdan atıyorum,BEYNİMİ DİNLENDİRİYORUM.
Hepimiz, dünyadaki bütün varlıklar enerjiden müteşekkiliz.Hangi inançtan hangi düşünceden olursak olalım bazı maddi gerçekler var bu da onlardan biri.

Ben de bu aracı sayesinde vücüdumdaki enerji merkezlerini hissedebiliyorum,gücümü hissediyorum,irademi güçlendiriyorum.
Farkındalığım artıyor,algılarım açılıyor ve tam olarak nasıl ifade edeceğimi bilmiyorum ama 'kalbim büyüyor!' gibi hissediyorum.
Bu moladan sonra yoluma daha güçlü devam ediyorum.

Nacizane fikrim; denenmesini tavsiye ederim..

18 Mayıs 2011 Çarşamba

bir genç kızın fantastik defteri!

Aşağı yukarı benim yaşlarımdaki hatunların neredeyse hepsinin (ben dahil!) ilk gençlik dönemini zehirleyen bir kitap serisi vardı;bir genç kızın gizli defteri!

Şimdi benim böyle zehirleyen mehirleyen yazdığıma bakmayın, o zamanlar ciddi ciddi hayranlıkla her kitabı üçer beşer defa okuyordum.Ne kadar güzel geliyordu;gerçekten böyle bir hayat var zannediyordum yahu ötesi var mı:)))

Geçenlerde D&R'da bakınırken yeni çıkanlar arasında bu serinin binbeşyüzüncü kitabını gördüm,o liseli, şişman, gözlüklü kızcağız artık nine olmuştur diye düşünürken elim gidiverdi kitaba ve kendimi arkasını okurken buldum!Yazarımızın kaçıncı vedası bu bilmiyorum ama yine kendince veda ettirmiş serracığı;
''Ailesiyle işini bir arada keyif ve uyumla sürdürmeyi başaran Serra ise on beş yaşında yazmaya başladığı anı defterlerine artık son noktayı koyuyor. Minik kızı Selin'e ilk anı defterini alarak bu geleneği bir sonraki kuşağa aktarmayı arzu ediyor.'' ----HAYIIIIIRRRR----

Tam da; bu sefer bitiriyor artık derken bir de şimdi onun küçük kopyası yazmaya başlarsa bir kuşak daha mı bunlara esir olacak diye düşünmeden edemiyorum,uykularım dağılıyor:)) 

Hayır bir de şöyle bir durum var yüzlerce kitap geçti elimden şimdiye kadar ve beğenerek okuduklarıma hiç çamur atmazdım ben sonradan;bu kitaplarla ilgili neden böyle tepkiler veriyorum bilmiyorum...O bahsettiğim hayran hayran okuduğum dönemlerde serracık bizim evin kızı gibiydi sanki,benim en yakın arkadaşım!Sonra ne olduysa oldu birden hiç hazzetmemeye başladım,birdenbire ama!Fazla pollyanna geldi açıkçası;fantastik derecede uyumlu bir genç kız,gerçeküstü yeteneklere sahip, her şeyi bir arada yürütebiliyor, en şahane çocuklar buna aşık olup peşinde pervane oluyor,ufacık bir kompozisyon yazıp elin amerikalarına gezi kazanıyor,orta gelirliyiz vurgusuna rağmen hiltonlarda yemekler yeniyor, vakkolardan alışveriş yapılıyor, bilkentlerde okunuyor,daha neleeeer neleer...Aklım başıma gelince tabi anladım bunu ne kadar kurmaca ve her yanından sahtelik akan bir karakter olduğunu ve aldatılmış hissettim sanırım kendimi:)Seneler senesi bağrıma bastığım serranın yalan olduğunu öğrenmem yıktı beni,yakın arkadaşından darbe almış insanevladı tepkileri geliştirdim işin özü bu:)

AMAAAAAA......Bir itirafta bulunacağım blogcum;gidip de satın alacak değilim kitabı o kadar zahmete giremem ama sırf meraktan bak vallahi meraktan,elimin altında olsa,kızsam da, irite olsam da okurum yine hani biliyorum kendimi:))

17 Mayıs 2011 Salı

Dört Yanım

Dört yanımdan kuşatıldım;final takvimini açıklamayan bir okul,vizeleri okuyup yayınlamayan hocalar,haber çıkmayan kiralık evler emlakçılar,yeniden ve enn baştan oturup her şeye çalışmak zorunda olmak ve bütün bunların yanında telaşlı tavuk annem!

Ben zaten büyük baskı altındayım,düğüm düğüm sanki her şey;üzerine de korkunç bir panik ve telaş halinde ve her zamanki gibi mükemmelliyet bekleyen annem...

Biliyorum, benim için endişeleniyorsun, aklın hep bende takılı kalıyor istesen de istemesen de ve beni tüm bu örselemelerin de sadece beni düşündüğünden ama her zaman her şey tıkırında gitmiyor be anacım... 

Klişe olsa da gerçeklik payı çok yüksek olan bir cümle;hayatta çıkışlar kadar inişler de var!

Bazen biraz sıkıntı çekmek zorunda kalıyorsun ya da her zaman çok büyük başarı gösteremiyorsun yaptığın işte ama sonra birdenbire rüzgar senden yana esmeye başlıyor.Oluyor bunlar ve hep de olacak.Dünya döndükçe, yaşam devam ettikçe hep olacak..


Hamiş:Sıkıntıdan kendimi yemeğe verdim,şu dönemi atlatana kadar iki dünya olmazsam iyidir!

14 Mayıs 2011 Cumartesi

neler oluyor?

Blogta neler oluyor? İki gündür sorun yaşıyorum;önce sürekli hata verdi,ardından hesabıma erişemedim uzun süre,tam yorum yayınlayacağım onlar kendiliğinden silindi:(( Bir tek bende mi oldu yoksa genel bir sorun mu var anlayamadım??

12 Mayıs 2011 Perşembe

Sonunda

Sonunda;

Geceleri medeni saatlerde yatıp sabahları medeni saatlerde kalkabiliyorum,
Bütün günümü sandalye tepesinde geçirmekten kurtuldum(bir süreliğine),
Deniz kenarında yüzüme güneş vururken gönül rahatlığıyla oturabiliyorum,
Kitabımı okuyabiliyorum saatlerce,
Neşeli hareketli şarkılarımı dinleyebiliyorum,
Geziyorum,kendimi şımartıyorum uzun zaman sonra,
Kısacası normal insanlar gibi yaşamaya başladım;hayatımda ilk defa normalliğe özendiğimi de elimden çıkan bu cümlemle bilinçaltım göstermiş oluyor bana:)))

Bu saltanatım sadece bir hafta sürecek olsa da her anın tadını çıkartıyorum,devam da edeceğim:))
Cuma gecesi de yol var bana;falımda yol çıksın diye diye yol çıktı işte:))

Günümün şarkısı; aman katerina mou,kuzum katerina mou:))
tıktık

Herkes için keyifli, neşeli, tatlı mı tatlı bir gün olsun!

8 Mayıs 2011 Pazar

Annelik

Bütün kadınlar madden ya da manen annedir aslında.
Annemin beni sevdiği, anneannemin hem annemi hem beni sevdiği gibi benim de henüz doğmamış çocuklarımı sevebilmem ya da benden doğmamış olan çocuklara 'çocuğum' sıcaklığını duyabilmem bunun bir kanıtı ve kadınlara bahşedilmiş en güzel duygu ya da güdü.

Keşke yanlarında olabilseydim bugün annem, anneannem, anne yarısı teyzelerimin..
Hepimiz bir yerlerdeyiz ama en yalnız olan annemle ben kaldık;tesellilikleri var en azından diyorum diğerlerinin yanlarında peki biz??
Sabah duyunca o dalgalı dalgalı sesini, üstüne de yine kendini dik tutma çabalarını hissedince şeytan kalk git dedi;'deli kızım hiç uslanmayacaksın' sözünü duymak için yarın sabah dönmek zorunda olsan da kalk git...

Yine de şükürler ediyorum en azından bir süre sonra dizine uzanabileceğim bir annem olduğu için ya da her aradığımda sesini duyabilme imkanım olduğu için.. Her koşulda yanımda olduğu için, gözümün yaşına hiç dayanamadığı kadar sevincim mutluluğumla da mutlu olabildiği için, İYİ Kİ VAR OLDUĞU İÇİN şükürler olsun..


Bugün yola annelerinin dünyadaki varlığı olmadan devam edebilen, vücutlarına annelerinin de kalbini sığdıranların da günü.O yüzden kendi geçici uzaklığım ayrılığımı dert etmemeye çalışıyorum.

AŞK ise gerçek mucize;güne not düşmem gerek şimdiye kadarki en güzel tebriğini:
'Hayallerimin eşi ve küçük tosbağalarımızın eteğine yapışacağı hayallerimin annesinin anneler günü kutlu olsun!'


Bu da benim favori anneler günü reklam filmim paylaşmadan duramayacağım; tıktık :))))


7 Mayıs 2011 Cumartesi

'EV'leneceğim

Ev arıyorum fellik fellik, ama o kadar kötü bir akademik takvimim var ki evlerin boşaltıldığı tarihlere katiyen uymuyor...Üstüne yurt senedi de elimi kolumu bağlıyor,bilmiyorum hiç bilmiyorum...

Bir de tek başına yaşayacak olmanın bu aşamadaki dezavantajları;kirayı tek başına karşılayacak olmam,evin olduğu sokağın mahallenin genel durumu...
Beğendim bir yeri hatta oldukça beğendim ama ev sahibi beyamca uçmuş uçmuş kirada! 'Bir yıllık kira parasıyla tokiden ev alırım!' diyecektim az kalsın! :)

Emlakçılar da akbaba misali;gözümden kaçmadı değil!

Bakalım, numaramı bıraktığım bir kaç yerden haber bekliyorum,bir şekilde çözmem lazım yoksa bir ay sonra kalacak yerim yok!!

4 Mayıs 2011 Çarşamba

dilimin kemiği

Hiç yok...

En sevmediğin,kendinden söküp atmak istediğin huyun ne derseniz anında tek cevap: Sinirlendiğimde gözümün hiç bir şey görmemesi....

O kadar üzülüyorum ki sonunda, o sinirle söylediğim şeyler benden çıkmış olamaz diye düşünüyorum oysa ki ben söyledim,ben yaptım...

Mücadele ediyorum bununla ama yine bazen hiç kırmak istemediğim canımdan kıymetli 'canlarım'ı kırıyorum...
Nasıl diyorum sonra nasıl yaptım nasıl söyledim...
Gerçek düşüncem olsa 'içimde kalmıştı söyleyememiştim oh böyle çıktı içimden' desem yine iyi ama sırf gözüm döndüğü için çıkıyor ağzımdan onlar...Belki de o an sadece acıtmak istiyorum,bunun için ise benim dilim gayet müsait:(
Ne dilimin kemiği ne çenemin ayarı hiç yok...

AH BU BEN;
Şimdi de telafi edeceğim diye didin dur..Anlamadan dinlemeden saman alevi öfkenle yak tüm gemileri sonra da pişman ol böyle.
Utanıyorum bir de çok.Hele ki O affedici oldukça yerin dibine daha çok giriyorum..

Bunu yenmem lazım...

içimin sesi;

2 Mayıs 2011 Pazartesi

pazar/ertesi

Dün,1 Mayıs; hayallerimizin provası gibi geçen 1 Mayıs, kimsenin gözaltına alınmadığı,şiddet görmediği,kan revan içinde kalmadığı, bayramın bayram gibi kutlandığı ve hep öyle sürmesini dilediğim 1 Mayıs..
İzmir'de her ne kadar İstanbul gibi çoşkulu, büyük ve güzel kutlanmasa da en azından benim için en büyük avantaj alana DİSK'le birlikte girmem oldu. Birleşik Metal İş kortejinde kendime yer buldum. Sektör dolayısıyla çoğunluğu 'abi'lerden oluşmakta, tabi haliyle bir 'bacım' muhabbeti, 'kardeş sen böyle gel daha güzel görürüsün burdan' kayırmacaları, ikide bir alkışlayacağım derken düşürdüğüm şapkama, şemsiyeme ve bilimum sakarlıklarıma anlayışla hafiften gülen halleri, yaklaşık 100 erkeğin içinde cırlak bir kız sesi ve buna rağmen kimsenin dönüp de bakmaması bile...Bunlar aklımda kalan güzellikler,sıcaklıklar..Daha sonra İzmir Barosu korteji takıldı gözüme;yazık sahnenin bir kenarına atılmış gibi öyle bir avuç insan..Onların yanlarına seyirttim sonra, koskoca barodan gele gele bu kadar kişinin gelmesi tuhaf gelmesine geldi de bir yandan da anlaşılabilir bir durum..Maalesef bu da alanın olayı bu; gariban işçide para mı var da gelecek onlara yandaş olacak, hem ne kadarrr avam öyle işçiyle emekçiyle omuz omuza durmak olur mu hiç!!!Ama hele kodaman amcanın biri çıksın da Home Party versin giyeriz topuklularımızı, çekeriz kravatlarımızı seke seke gideriz alim Allah!Ama haklarını yememem lazım oraya gelmiş olanlar da,uğraşmışlar, pankartlar hazırlamış, şapkalar bastırmış, saatlerce ayakta durmuşlar yani kısacası emek vermişler!Böyleleri de var yani! Ha bir de avukatlar konusu dışında sokakta aynı ortamdayken hor görüp 'bu kekoların kıroların ne işi var burda' yaklaşımına sahip kişilerin sırf 'cool' olduğunu düşündükleri için ya da kendilerince prim yapma istekleri için tutup da facebook profillerine 'en etkileyici 1 Mayıs' fotoğrafı koymak için yarışması...
Neyse... Bu kadar yeter,demiyorum daha da bir şey..

Malum sınav haftası,son üç diye kendimi avutuyorum hatta kendime de bir kaç saat izin vermiş oldum bugün ama o son üç öyle bir üçtür ki beni benden alıyor..'Battı balık yan gider' mi demeliyim yoksa?? Ya da 'daha nasıl olsa final var orda toplarız' mı? Yüksek lisans hayallerim,uzmanlaşmak isteğim ve hepsinden de önemlisi bu kadar insani ve vicdani bir işi yapacağım zaman yeterince donanımlı olabilmek çabam..Umuyorum hepsine değecek..

Tatil gelsin istiyorum artık,rahat olmak istiyorum.Hiç bir günüm hiç bir akşamım bana ait değil,kendim için kendimden zaman çalıyorum resmen..Üniversite'nin böyle olacağını tahmin etmezdim hiç,daha doğrusu 'BÖYLE'sini değil de 'BU KADARI'nı tahmin etmemiştim..Ve bildiğim bir şey var ki öğrencilikten çok sıkıldım..Uzaktan bakıp da söylüyorsun ya da ben seni beş yıl sonra görürüm o iş hayatı nasılmış dediğinizi duyar gibiyim ama öğrencilik de canıma tak etti!

İçimi de döküp bir güzel rahatladığıma göre artık huzuuuuuur içinde masanın üzerinde dizi dizi duran notlarıma dönebilirim ben:)

HAMİŞ: Kapının önünde kesede erik satan amca; seneye seni özleyeceğim!